Genç Tefsiri
362329
https://www.karincakitap.net/gencler-icin-kuran-i-kerim-tefsiri-5-cilt-takim
Gençler İçin Kur'an-I Kerim Tefsiri (5 Cilt Takım)
1600.00
Gençler İçin
Kur'an-ı Kerim Tefsiri
5Cilt Takım*2424 Sayfa * Şamua Kağıt* Ciltli
Mecdi Fethi es-Seyyid
Sade, akıcı ve anlaşılır bir üslupla hazırlanan bu eser gençlerimizin Kur'ân'ı en güzel biçimde anlamalarına yardımcı olacaktır inşaAllah.
(Kitabın içinden örnek birkaç ayetin tefsiri)
BAKARA SÛRESİ
Bakara sûresi "Medenî” bir sûredir. Âyetlerinin sayısı iki yüz seksen altıdır.
Bu sûre, Kur'ân-ı Kerim'deki en uzun sûredir.
Sûrenin Fazileti
Ebû Hureyre (radıyallâhu anh) Hz. Peygamber'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu aktarmıştır:
"Evlerinizi kabirlere çevirmeyin! Kuşkusuz şeytan, Bakara sûresinin okunduğu evden kaçar.”
Ebû Mes'ûd da Hz. Peygamber'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Bakara sûresinin son iki âyetini bir gecede kim okursa, bu âyetler ona yeter.”
Sûrenin Adı
Bu sûreye Bakara adı verilmiştir. Çünkü içerisinde İsrailoğulları ile ilgili inek kıssası anlatılmaktadır. Bu kıssa, İsrailoğulları'nın çatışma ve tartışma özelliklerini yansıtan Kur'âni kıssalardan biridir.
Allah'ın izni ile yeri gelince bu önemli kıssa üzerinde durulacaktır.
Takva Sahiplerinin Özellikleri
الٓمٓ ۚ﴿1﴾ ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَۛ ۚفِيهِۛ ۚهُدًى لِلْمُتَّقِينَ ۙ﴿2﴾ اَلَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ ۙ﴿3﴾ وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَآ أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمَآ أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ ۘ﴿4﴾ أُۨولٰٓـئِكَ عَلَى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَأُۨولٰٓـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿5﴾
1. Elif, Lâm, Mîm
2. Bu, o kitaptır ki onda (Allah tarafından gönderildiğinde) hiç şüphe yoktur. Takva sahipleri için bir hidayettir.
3. Onlar gayba iman ederler. Namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de infak ederler.
4. Onlar sana indirilene de senden önce indirilene de iman ederler. Onlar ahirete de şüphe etmeksizin inanırlar.
5. İşte bunlar Rablerinden (gelen) bir hidayet üzeredirler ve onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridirler.
Kelime Açıklaması
يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ: Yu'minûne bi'l-ğaybi: Gayba iman etmek; Allah'ın ve elçisinin, vahiy yoluyla haber verdiği her şeyi doğru kabul etmek anlamına gelir.
يُنْفِقُونَ: Yunfigûne: İnfak etmek; malı elden çıkarmak demektir.
وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ: Ve bi'l-âhireti hum yûginûn: Müminler, kıyamet gününe ve o günde meydana gelecek olaylara kesin olarak iman ederler. Kıyametin gerçekleşeceğini bilirler.
Yakîn: hakkında şüphe olmayan ve pekiştirilmiş bilgi anlamına gelir. İşte Müslümanlar, ahirete böyle inanırlar.
Tefsiri:
Bakara sûresi ‘elif, lâm, mîm' harfleri ile başlamıştır.
Sûrenin bu ilk âyeti, üç harften meydana gelmektedir. Bunlar; elif, lâm ve mîm harfleridir.
Rabbimiz, bu âyetin anlamını başkasına öğretmemiştir. Bu yüzden bu âyetin manasını sadece kendisi bilir. Ama şöyle bir yorum yapılabilir:
Bu harfler, Kur'ân'ın mucize olduğunu açıklamak için anılmıştır. Bir başka ifade ile insanların Kur'ân gibi bir kitap yazmaktan âciz olduklarını belirtmek için zikredilmiştir.
Okuduğumuz bu yüce Kur'ân'da hiçbir kuşku yoktur. Bu kitap, içindekileri doğru kabul edip anlattıklarına inananları doğru yola iletir. Çünkü onlar, takva sahibi insanlardır.
Sûrenin bu ilk âyetleri, kesin biçimde iman edenlerin özelliklerini sayar. Takva sahibi insanların özelliklerini zikreder ve ilk olarak onların gayba iman ettiklerini belirtir.
Peki, bu insanların iman ettiği gayb nedir?
Gayb, Allah'a, O'nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, cennete, cehenneme, kıyamet alametlerine ve öldükten sonra dirilmeye iman etmektir.
Takva sahibi insanlar gayba iman etmenin yanı sıra namazlarını da kılarlar. Rükû ve secdelerini hakkıyla yaparlar. Gönülden bağlanarak ve zevkle ibadet ederler.
Sadece namaz kılmakla yetinmezler. Bunun yanı sıra Allah yolunda mallarını da harcarlar. Zekâtlarını verirler, fakir fukaraya sadaka dağıtırlar. Hz. Peygamber'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) indirilen kitaba iman ettikleri gibi daha önce gönderilmiş peygamberlere indirilen kitaplara da iman ederler. Ahirete de inanırlar. Bundan hiç kuşku duymazlar. İşte bu insanlar, gerçekten kurtuluşa eren kimselerdir.
İşte onlar, başarılı olmuşlar ve kazanmışlardır. Cennete girmeyi hak etmişler, cehennemden de kurtulmuşlardır.
İşte bunlar, gerçekten takva sahibi olan kimselerin özellikleridir.
Kâfirlerin Özellikleri
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْهِمْ ءَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿6﴾ خَتَمَ اللّٰهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ وَعَلَى سَمْعِهِمْۘ وَعَلَٓى أَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌ۬۬ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ ۟﴿7﴾
6. Gerçekten o inkâr edenleri uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir; iman etmezler.
7. Allah kalplerine de kulaklarına da mühür vurmuştur. Onların gözlerinin üzerinde de perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.
Kelime Açıklaması
خَتَمَ اللّٰهُ: Hatemallâhu: Mühürlemek; bir şeyin ağzını kapatıp içine bir şeyin girmesinden emin olmak anlamına gelir.
Tefsiri:
Yukarıdaki âyetlerde takva sahiplerinin özelliklerini öğrendik. Şimdi ise kâfirlerin belli başlı özelliklerini öğreneceğiz.
Kâfirler, Kur'ân-ı Kerim'i inkâr ederler. Hz. Peygamber'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) peygamberliğini de reddederler.
Hz. Peygamber'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) onlara peygamberlikten ve vahiyden bahsedip bahsetmemesi arasında bir fark yoktur. Çünkü onlar, iman etmezler ve inkârcı niyet ve eylemlerinden dolayı Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Böylece hakkı terk edip yanlış tutumlarını sürdürmelerinin cezasını tam olarak vermiştir.
Bu şekilde kâfirlerin özelliklerinden de kısaca bahsedilmiş oldu.
Münafıkların Özellikleri
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالْيَوْمِ الْاَخِرِ وَمَا هُمْ بِمُؤْمِنِينَ ۢ﴿8﴾ يُخَادِعُونَ اللّٰهَ وَالَّذِينَ اٰمَنُوۚا وَمَا يَخْدَعُونَ إِلَّآ أَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ ۘ﴿9﴾ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌۙ فَزَادَهُمُ اللّٰهُ مَرَضًاۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌۙ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ ﴿10﴾ وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِۙ قَالُٓوا إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ ﴿11﴾ أَلَآ إِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلٰكِنْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿12﴾ وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ اٰمِنُوا كَمَآ اٰمَنَ النَّاسُ قَالُٓوا أَنُؤْمِنُ كَمَآ اٰمَنَ السُّفَهَآءُۘ أَلَآ إِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَآءُ وَلٰكِنْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿13﴾
8. İnsanlardan öyleleri vardır ki iman etmedikleri hâlde "Allah'a ve ahiret gününe inandık.” derler.
9. Allah'ı ve Müminleri aldatmaya çalışırlar. Ama kendilerinden başkasını aldatamazlar yine de farkına varmazlar.
10. Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırdı. Yalan söyledikleri için onlara acıklı bir azap vardır.
11. Onlara: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın.” denildiği zaman: "Biz ancak düzelticileriz.” derler.
12. Dikkat edin, gerçekten onlar bozgunculuk edenlerin ta kendileridirler fakat fark etmezler.
13. Onlara, "İnsanların iman ettiği gibi iman edin.” denilince onlar: "Biz de o akılsızların inandığı gibi mi iman edelim?” derler. Dikkat edin, onlar akılsızların ta kendileridir fakat bilmezler.
Kelime Açıklaması
يُخَادِعُونَ اللّٰهَ: Yuhâdiûnallâhe: Allah'ı aldatmak; O'na muhalefet etmek demektir. Aldatan kimse, içinde sakladıklarının tersini yansıtan kimsedir.
فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ: Fî gulûbihim Maradun: Kalpteki hastalık; bundan maksat, şüphe ve iki yüzlülüktür. Dinî konularda kuşku sahibi olmak hastalık olarak isimlendirilmiştir. Çünkü hastalık bedeni, kuşku da dini zayıflatır.
السُّفَهَاۤءُ: es-Sufehâu: Bu kelime, aklı kıt ve hafif akıllı kimseler için kullanılır.
Tefsiri:
Nifak, bozgunculuk yapmak, dil ile inandığını söyleyip kalpten inkâr etmek demektir. Münafık kelimesi de aynı kökten gelmektedir. Bu grup insanlar, Müslüman gibi görünüp içlerindeki inkârı gizleyen kimselerdir. Bundan dolayı her ne kadar kendilerinin Mümin olduklarını iddia etseler de asla Mümin değillerdir.
Münafıklar, içlerinde taşıdıkları inkâr ile imanlarını bozarlar.
Onların, Müslümanları aldatma girişimleri, geri kendilerine döner. Neden mi? Çünkü Allah, elçisine onların nifakını haber verir. Bu yüzden dünyada rezil kepaze olurlar. Ahirette ise Allah'ın cezasına çarptırılırlar.
Dünyada iken münafıkların kalpleri nifak hastalığına tutulmuştur. Her inen Kur'ân âyetini görünürde kabul edip gerçekte inkâr ederler. Bu yüzden kâfirlikleri ve münafıklıkları katlanıp durur. Ahirette ise acı veren bir azap onları beklemektedir. Çünkü iç dünyalarında Allah'ı ve peygamberi yalanlamışlardır.
Münafıklara:
– Yeryüzünde isyan etmeyin!
– Allah'ı öfkelendirecek hareketler yapmayın, denildiği zaman,
– Biz hidayet öncüleriyiz, çevremizi düzelten insanlarız, diye karşılık verirler. Onlara:
– Allah'a, O'nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe, inanan insanların iman ettiği gibi iman edin, denildiği vakit,
– Biz, bu basit ve kıt akıllı insanlar gibi, Muhammed'in arkadaşları gibi mi iman edeceğiz, derler.
Akılsız olup başkalarını akılsızlıkla suçlamak ve insanlarla alay etmek. Ne kadar da tuhaf değil mi?
Hâlbuki gerçek akılsızlar kendileridir. O kadar ahmaktırlar ki sapıklık ve inkâra gömüldüklerinden kendi durumlarından haberleri bile yoktur.
Âyetler münafıkların özelliklerini sıralamaya devam ediyor:
وَإِذَا لَقُوا الَّذِينَ اٰمَنُوا قَالُٓوا اٰمَنَّاۚ وَإِذَا خَلَوْا إِلَى شَيَاطِينِهِمْۙ قَالُٓوا إِنَّا مَعَكُمْۙ إِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِئُوۧنَ ﴿14﴾ اَللّٰهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ ﴿15﴾ أُۨولٰٓـئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدَى۞ فَمَا رَبِحَتْ تِجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ ﴿16﴾ مَثَلُهُمْ كَمَثَلِ الَّذِي اسْتَوْقَدَ نَارًاۚ فَلَمَّآ أَضَآءَتْ مَا حَوْلَهُ ذَهَبَ اللّٰهُ بِنُورِهِمْ وَتَرَكَهُمْ فِي ظُلُمَاتٍ لَا يُبْصِرُونَ ﴿17﴾ صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَ ﴿18﴾ أَوْ كَصَيِّبٍ مِنَ السَّمَآءِ فِيهِ ظُلُمَاتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌٌۚ يَجْعَلُونَ أَصَابِعَهُمْ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ مِنَ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِۘ وَاللّٰهُ مُحِيطٌ بِالْكَافِرِينَ ﴿19﴾ يَكَادُ الْبَرْقُ يَخْطَفُ أَبْصَارَهُمْۘ كُلَّمَآ أَضَٓاءَ لَهُمْ مَشَوْا فِيهِۙ وَإِذَآ أَظْلَمَ عَلَيْهِمْ قَامُواۘ وَلَوْ شَآءَاللّٰهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْۘ إِنَّ اللّٰهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ۟﴿20﴾
14. Onlar Müminlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik.” derler. Ama kendi şeytanlarıyla (liderleriyle) baş başa kaldıklarında: "Biz sizinle beraberiz. Biz ancak alay edicileriz.” derler.
15. Asıl Allah onlarla alay eder ve azgınlıklarıyla baş başa bırakarak serserice dolaşmalarına mühlet verir.
16. İşte onlar hidayet karşılığında sapıklığı satın almış olanlardır. Onların ticareti kâr sağlayamamış ve onlar doğru yola da erememişlerdir.
17. Onların durumu bir ateş yakanın durumu gibidir. Ateş, etrafını aydınlatınca, Allah onların nurlarını giderip söndürür ve onları etraflarını göremeyecek hâlde karanlıklar içinde bırakır.
18. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler (hakkı batıldan ayırt edemezler). Artık onlar (hidayete) dönmezler.
19. Yahut içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek ile gökten boşanan yağmura (tutulmuş kimseye) benzerler. Ölüm korkusu ile yıldırımlardan parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatandır.
20. O şimşek, neredeyse gözlerini kapıp alıverecek. Onları aydınlattıkça da ışığında yürürler. Onları karanlıkta bırakınca (şaşkın hâlde) dikilip kalırlar. Allah dileseydi onların işitmelerini ve görmelerini giderirdi. Şüphesiz ki Allah her şeye Kadîr'dir.
Kelime Açıklaması
شَيَاطِينِهِمْ: Şeyâtînihim: Yukarıdaki âyette geçen şeytanlardan maksat, küfrün elebaşlarıdır.
طُغْيَانِهِمْ: Tuğyânihim: Buradaki azgınlıklarıyla kelimesi, onların sapıklığını ifade eder. Tuğyân (azgınlık) kelimesi, asıl itibariyle sınırı aşmak anlamına gelir.
يَعْمَهُونَ: Ye'mehûne: Serserice dolaşmak; sapıklık içinde şaşkın şaşkın hareket etmek anlamına gelir.
صُمٌّ: Summun: İşitemeyen kimse; yani sağır anlamına gelir.
بُكْمٌ: Bukmun: Konuşamayan kimse; yani dilsiz anlamına gelir.
رَعْدٌ: Ra'dun: Bulutlardan çıkan ses anlamına gelir. Dilimizde buna "gök gürültüsü” deriz.
بَرْقٌ: Bergun: Bulutlardan çıkan ışığın adıdır. Dilimizde buna "şimşek” adını veririz.
Tefsiri:
Münafıklar, iman edenler ile karşı karşıya gelince,
– Biz iman ettik, derler. Ama bunu sadece dilleri ile söylerler. İnanarak gönülden söylemezler. Kalplerindeki inkârı ise gizlemektedirler.
Kâfirlerin elebaşları ile karşılaşınca:
– Biz sizin dininizdeyiz. Müslüman gibi görünerek Muhammed ve arkadaşları ile alay ediyoruz, derler.
Gerçekten Allah, onların iman konusundaki bu alaylarını çok kötü biçimde cezalandıracaktır. Münafıkların bu dünyadaki cezası –öyle olmadığı halde–, canları, malları ve çocukları onlara güvendeymiş gibi gelir. Ahirette ise onlar için hazırlanmış elem verici bir azap vardır.
Münafıkların kaybettiklerinin belirtilerinden biri de onların, sapıklık ile imanı değiş-tokuş yapmalarıdır. Ama bu ticaretlerinde onlar kazanç elde edememişler doğru yolu da bulamamışlardır.
Onların bu hâli, çölde iken karanlık bir gecede ateş yakan bir adama benzer. Bu adam bir müddet ısınır ve çevresindekileri görür. Korktuklarından da emin olur. Bu hâlde iken birden ateş söner ve o, korku içinde ne yapacağını şaşırmış vaziyette karanlıkta kalır.
İşte münafıkların durumu da böyledir. Onlar iman etmiş gibi davrandıkları için bu dünyada canlarını, mallarını ve çocuklarını korurlar. İşte böyle davranmaları onlara verilen bir ışık gibidir. Derken ölürler ve tekrar korkuya kapılıp karanlığa gömülürler.
Münafıklar, sağırdırlar. Hakkı duymazlar ve onu kabul etmezler. Hakkı kabul etmedikleri için görünürde sağır olmadıkları halde işitmeyen insanlara benzetilmişlerdir.
Onlar dilsizdirler. Hakkı telaffuz edip söyleyemezler. Dışa yansıttıkları söz ve davranışların aksini iç dünyalarında gizledikleri için hakkı söyleyemeyen insanlara benzetilmişlerdir.
Onlar kördürler. Hakkı göremezler. Sapıklığı bırakıp hidayete dönemezler.
Münafıkların durumunu bize açıklayan diğer örnek ise şöyledir:
Münafıklar karanlık bir gecede yağmura tutulmuş, insanlara benzerler. Yağmur yüklü bulutlar karanlık geceyi zifiri karanlığa çevirmiştir. Yağmurun şiddetinden hiç kimse adım atamamaktadır.
Bir yandan da gök gürlemektedir. O kadar güçlü bir ses çıkmaktadır ki insanlar korkularından parmaklarını kulaklarına tıkamaktadırlar.
Bir de şimşekler çakıyor ki gözleri alacak gibi. Hatta öyle parıldıyor ki sanki görme duyuları yok olacak.
Bu âyetlerde geçen yağmur, Kur'ân-ı Kerim'dir. Çünkü onda kalplerin yaşaması için gerekli olan her şey vardır. Tıpkı suyun vücudun hayat kaynağı olması gibi.
Âyette geçen karanlıklar, Kur'ân'da anlatılan inkâr ve şirk konularıdır.
Gök gürültüsü, münafıkları korkutan ve cehennemden bahseden âyetlerdir. Şimşek ise Kur'ân'da bulunan, uyanları cennete götürecek olan doğru yoldur.
Münafıklar, Kur'ân okununca kulaklarını tıkarlar. Kalplerinin âyetlere meyletmesinden korkarlar. İmanı sanki inkârmış gibi inkârı da ölüm gibi görürler.
Allah münafıkları çok iyi bilir. Dünyada yaptıklarından dolayı Cezalandırmak için elbette onları bir araya toplayacaktır.
Değerli gençler,
Yüce Kur'ân, verdiği örneklerle münafıkları hayrete düşürür. Sunduğu deliller ve kesin kanıtlarla münafıkların kalplerinde bir aydınlanma oluverir. Bu durum onları hayran bırakır.
İşte bunu hissettikleri zaman, iman etmeye sıcak bakarlar. Ama kendilerine içinde bulundukları şüpheler anlatıldığı zaman kalplerini karanlık kaplar. Nifak hâllerine devam ederler. Şaşkınlık içinde bocalayıp dururlar.
Münafıklar, Müslümanlar herhangi bir mücadelede galip gelince ganimetten pay alırlar. İman sayesinde huzur bulurlar. Ancak Müslümanların başına bir musibet gelirse, imandan vazgeçerler. Tekrar inkâr etmeye başlarlar.
Allah büyüktür. Her şeye de gücü yeter. Eğer O, münafıkları dünyada cezalandırmayı dileseydi gerçekte onların kulaklarını sağır, gözlerini de kör ederdi. Onları doğru tarafa yönelemeyen şaşkın bir hâlde terk ederdi. Ama dünya bir sınav yeri olduğu için –her şeyin cezasını bu dünyada vermemiş– onların bazı cezalarını kıyamete saklamıştır.
Bu âyetler, nifaka bulaşmamayı ve münafıkların özelliklerinden sakınmayı bize öğretmektedir.
Gençler İçin
Kur'an-ı Kerim Tefsiri
5Cilt Takım*2424 Sayfa * Şamua Kağıt* Ciltli
Mecdi Fethi es-Seyyid
Sade, akıcı ve anlaşılır bir üslupla hazırlanan bu eser gençlerimizin Kur'ân'ı en güzel biçimde anlamalarına yardımcı olacaktır inşaAllah.
(Kitabın içinden örnek birkaç ayetin tefsiri)
BAKARA SÛRESİ
Bakara sûresi "Medenî” bir sûredir. Âyetlerinin sayısı iki yüz seksen altıdır.
Bu sûre, Kur'ân-ı Kerim'deki en uzun sûredir.
Sûrenin Fazileti
Ebû Hureyre (radıyallâhu anh) Hz. Peygamber'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu aktarmıştır:
"Evlerinizi kabirlere çevirmeyin! Kuşkusuz şeytan, Bakara sûresinin okunduğu evden kaçar.”
Ebû Mes'ûd da Hz. Peygamber'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Bakara sûresinin son iki âyetini bir gecede kim okursa, bu âyetler ona yeter.”
Sûrenin Adı
Bu sûreye Bakara adı verilmiştir. Çünkü içerisinde İsrailoğulları ile ilgili inek kıssası anlatılmaktadır. Bu kıssa, İsrailoğulları'nın çatışma ve tartışma özelliklerini yansıtan Kur'âni kıssalardan biridir.
Allah'ın izni ile yeri gelince bu önemli kıssa üzerinde durulacaktır.
Takva Sahiplerinin Özellikleri
الٓمٓ ۚ﴿1﴾ ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَۛ ۚفِيهِۛ ۚهُدًى لِلْمُتَّقِينَ ۙ﴿2﴾ اَلَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ ۙ﴿3﴾ وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَآ أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمَآ أُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ ۘ﴿4﴾ أُۨولٰٓـئِكَ عَلَى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَأُۨولٰٓـئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿5﴾
1. Elif, Lâm, Mîm
2. Bu, o kitaptır ki onda (Allah tarafından gönderildiğinde) hiç şüphe yoktur. Takva sahipleri için bir hidayettir.
3. Onlar gayba iman ederler. Namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de infak ederler.
4. Onlar sana indirilene de senden önce indirilene de iman ederler. Onlar ahirete de şüphe etmeksizin inanırlar.
5. İşte bunlar Rablerinden (gelen) bir hidayet üzeredirler ve onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridirler.
Kelime Açıklaması
يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ: Yu'minûne bi'l-ğaybi: Gayba iman etmek; Allah'ın ve elçisinin, vahiy yoluyla haber verdiği her şeyi doğru kabul etmek anlamına gelir.
يُنْفِقُونَ: Yunfigûne: İnfak etmek; malı elden çıkarmak demektir.
وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ: Ve bi'l-âhireti hum yûginûn: Müminler, kıyamet gününe ve o günde meydana gelecek olaylara kesin olarak iman ederler. Kıyametin gerçekleşeceğini bilirler.
Yakîn: hakkında şüphe olmayan ve pekiştirilmiş bilgi anlamına gelir. İşte Müslümanlar, ahirete böyle inanırlar.
Tefsiri:
Bakara sûresi ‘elif, lâm, mîm' harfleri ile başlamıştır.
Sûrenin bu ilk âyeti, üç harften meydana gelmektedir. Bunlar; elif, lâm ve mîm harfleridir.
Rabbimiz, bu âyetin anlamını başkasına öğretmemiştir. Bu yüzden bu âyetin manasını sadece kendisi bilir. Ama şöyle bir yorum yapılabilir:
Bu harfler, Kur'ân'ın mucize olduğunu açıklamak için anılmıştır. Bir başka ifade ile insanların Kur'ân gibi bir kitap yazmaktan âciz olduklarını belirtmek için zikredilmiştir.
Okuduğumuz bu yüce Kur'ân'da hiçbir kuşku yoktur. Bu kitap, içindekileri doğru kabul edip anlattıklarına inananları doğru yola iletir. Çünkü onlar, takva sahibi insanlardır.
Sûrenin bu ilk âyetleri, kesin biçimde iman edenlerin özelliklerini sayar. Takva sahibi insanların özelliklerini zikreder ve ilk olarak onların gayba iman ettiklerini belirtir.
Peki, bu insanların iman ettiği gayb nedir?
Gayb, Allah'a, O'nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, cennete, cehenneme, kıyamet alametlerine ve öldükten sonra dirilmeye iman etmektir.
Takva sahibi insanlar gayba iman etmenin yanı sıra namazlarını da kılarlar. Rükû ve secdelerini hakkıyla yaparlar. Gönülden bağlanarak ve zevkle ibadet ederler.
Sadece namaz kılmakla yetinmezler. Bunun yanı sıra Allah yolunda mallarını da harcarlar. Zekâtlarını verirler, fakir fukaraya sadaka dağıtırlar. Hz. Peygamber'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) indirilen kitaba iman ettikleri gibi daha önce gönderilmiş peygamberlere indirilen kitaplara da iman ederler. Ahirete de inanırlar. Bundan hiç kuşku duymazlar. İşte bu insanlar, gerçekten kurtuluşa eren kimselerdir.
İşte onlar, başarılı olmuşlar ve kazanmışlardır. Cennete girmeyi hak etmişler, cehennemden de kurtulmuşlardır.
İşte bunlar, gerçekten takva sahibi olan kimselerin özellikleridir.
Kâfirlerin Özellikleri
إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْهِمْ ءَأَنْذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿6﴾ خَتَمَ اللّٰهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ وَعَلَى سَمْعِهِمْۘ وَعَلَٓى أَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌ۬۬ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ ۟﴿7﴾
6. Gerçekten o inkâr edenleri uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir; iman etmezler.
7. Allah kalplerine de kulaklarına da mühür vurmuştur. Onların gözlerinin üzerinde de perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.
Kelime Açıklaması
خَتَمَ اللّٰهُ: Hatemallâhu: Mühürlemek; bir şeyin ağzını kapatıp içine bir şeyin girmesinden emin olmak anlamına gelir.
Tefsiri:
Yukarıdaki âyetlerde takva sahiplerinin özelliklerini öğrendik. Şimdi ise kâfirlerin belli başlı özelliklerini öğreneceğiz.
Kâfirler, Kur'ân-ı Kerim'i inkâr ederler. Hz. Peygamber'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) peygamberliğini de reddederler.
Hz. Peygamber'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) onlara peygamberlikten ve vahiyden bahsedip bahsetmemesi arasında bir fark yoktur. Çünkü onlar, iman etmezler ve inkârcı niyet ve eylemlerinden dolayı Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Böylece hakkı terk edip yanlış tutumlarını sürdürmelerinin cezasını tam olarak vermiştir.
Bu şekilde kâfirlerin özelliklerinden de kısaca bahsedilmiş oldu.
Münafıkların Özellikleri
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالْيَوْمِ الْاَخِرِ وَمَا هُمْ بِمُؤْمِنِينَ ۢ﴿8﴾ يُخَادِعُونَ اللّٰهَ وَالَّذِينَ اٰمَنُوۚا وَمَا يَخْدَعُونَ إِلَّآ أَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ ۘ﴿9﴾ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌۙ فَزَادَهُمُ اللّٰهُ مَرَضًاۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌۙ بِمَا كَانُوا يَكْذِبُونَ ﴿10﴾ وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِۙ قَالُٓوا إِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ ﴿11﴾ أَلَآ إِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلٰكِنْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿12﴾ وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ اٰمِنُوا كَمَآ اٰمَنَ النَّاسُ قَالُٓوا أَنُؤْمِنُ كَمَآ اٰمَنَ السُّفَهَآءُۘ أَلَآ إِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَآءُ وَلٰكِنْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿13﴾
8. İnsanlardan öyleleri vardır ki iman etmedikleri hâlde "Allah'a ve ahiret gününe inandık.” derler.
9. Allah'ı ve Müminleri aldatmaya çalışırlar. Ama kendilerinden başkasını aldatamazlar yine de farkına varmazlar.
10. Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını arttırdı. Yalan söyledikleri için onlara acıklı bir azap vardır.
11. Onlara: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın.” denildiği zaman: "Biz ancak düzelticileriz.” derler.
12. Dikkat edin, gerçekten onlar bozgunculuk edenlerin ta kendileridirler fakat fark etmezler.
13. Onlara, "İnsanların iman ettiği gibi iman edin.” denilince onlar: "Biz de o akılsızların inandığı gibi mi iman edelim?” derler. Dikkat edin, onlar akılsızların ta kendileridir fakat bilmezler.
Kelime Açıklaması
يُخَادِعُونَ اللّٰهَ: Yuhâdiûnallâhe: Allah'ı aldatmak; O'na muhalefet etmek demektir. Aldatan kimse, içinde sakladıklarının tersini yansıtan kimsedir.
فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ: Fî gulûbihim Maradun: Kalpteki hastalık; bundan maksat, şüphe ve iki yüzlülüktür. Dinî konularda kuşku sahibi olmak hastalık olarak isimlendirilmiştir. Çünkü hastalık bedeni, kuşku da dini zayıflatır.
السُّفَهَاۤءُ: es-Sufehâu: Bu kelime, aklı kıt ve hafif akıllı kimseler için kullanılır.
Tefsiri:
Nifak, bozgunculuk yapmak, dil ile inandığını söyleyip kalpten inkâr etmek demektir. Münafık kelimesi de aynı kökten gelmektedir. Bu grup insanlar, Müslüman gibi görünüp içlerindeki inkârı gizleyen kimselerdir. Bundan dolayı her ne kadar kendilerinin Mümin olduklarını iddia etseler de asla Mümin değillerdir.
Münafıklar, içlerinde taşıdıkları inkâr ile imanlarını bozarlar.
Onların, Müslümanları aldatma girişimleri, geri kendilerine döner. Neden mi? Çünkü Allah, elçisine onların nifakını haber verir. Bu yüzden dünyada rezil kepaze olurlar. Ahirette ise Allah'ın cezasına çarptırılırlar.
Dünyada iken münafıkların kalpleri nifak hastalığına tutulmuştur. Her inen Kur'ân âyetini görünürde kabul edip gerçekte inkâr ederler. Bu yüzden kâfirlikleri ve münafıklıkları katlanıp durur. Ahirette ise acı veren bir azap onları beklemektedir. Çünkü iç dünyalarında Allah'ı ve peygamberi yalanlamışlardır.
Münafıklara:
– Yeryüzünde isyan etmeyin!
– Allah'ı öfkelendirecek hareketler yapmayın, denildiği zaman,
– Biz hidayet öncüleriyiz, çevremizi düzelten insanlarız, diye karşılık verirler. Onlara:
– Allah'a, O'nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe, inanan insanların iman ettiği gibi iman edin, denildiği vakit,
– Biz, bu basit ve kıt akıllı insanlar gibi, Muhammed'in arkadaşları gibi mi iman edeceğiz, derler.
Akılsız olup başkalarını akılsızlıkla suçlamak ve insanlarla alay etmek. Ne kadar da tuhaf değil mi?
Hâlbuki gerçek akılsızlar kendileridir. O kadar ahmaktırlar ki sapıklık ve inkâra gömüldüklerinden kendi durumlarından haberleri bile yoktur.
Âyetler münafıkların özelliklerini sıralamaya devam ediyor:
وَإِذَا لَقُوا الَّذِينَ اٰمَنُوا قَالُٓوا اٰمَنَّاۚ وَإِذَا خَلَوْا إِلَى شَيَاطِينِهِمْۙ قَالُٓوا إِنَّا مَعَكُمْۙ إِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِئُوۧنَ ﴿14﴾ اَللّٰهُ يَسْتَهْزِئُ بِهِمْ وَيَمُدُّهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ ﴿15﴾ أُۨولٰٓـئِكَ الَّذِينَ اشْتَرَوُا الضَّلَالَةَ بِالْهُدَى۞ فَمَا رَبِحَتْ تِجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُوا مُهْتَدِينَ ﴿16﴾ مَثَلُهُمْ كَمَثَلِ الَّذِي اسْتَوْقَدَ نَارًاۚ فَلَمَّآ أَضَآءَتْ مَا حَوْلَهُ ذَهَبَ اللّٰهُ بِنُورِهِمْ وَتَرَكَهُمْ فِي ظُلُمَاتٍ لَا يُبْصِرُونَ ﴿17﴾ صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَرْجِعُونَ ﴿18﴾ أَوْ كَصَيِّبٍ مِنَ السَّمَآءِ فِيهِ ظُلُمَاتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌٌۚ يَجْعَلُونَ أَصَابِعَهُمْ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ مِنَ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِۘ وَاللّٰهُ مُحِيطٌ بِالْكَافِرِينَ ﴿19﴾ يَكَادُ الْبَرْقُ يَخْطَفُ أَبْصَارَهُمْۘ كُلَّمَآ أَضَٓاءَ لَهُمْ مَشَوْا فِيهِۙ وَإِذَآ أَظْلَمَ عَلَيْهِمْ قَامُواۘ وَلَوْ شَآءَاللّٰهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْۘ إِنَّ اللّٰهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ ۟﴿20﴾
14. Onlar Müminlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik.” derler. Ama kendi şeytanlarıyla (liderleriyle) baş başa kaldıklarında: "Biz sizinle beraberiz. Biz ancak alay edicileriz.” derler.
15. Asıl Allah onlarla alay eder ve azgınlıklarıyla baş başa bırakarak serserice dolaşmalarına mühlet verir.
16. İşte onlar hidayet karşılığında sapıklığı satın almış olanlardır. Onların ticareti kâr sağlayamamış ve onlar doğru yola da erememişlerdir.
17. Onların durumu bir ateş yakanın durumu gibidir. Ateş, etrafını aydınlatınca, Allah onların nurlarını giderip söndürür ve onları etraflarını göremeyecek hâlde karanlıklar içinde bırakır.
18. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler (hakkı batıldan ayırt edemezler). Artık onlar (hidayete) dönmezler.
19. Yahut içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek ile gökten boşanan yağmura (tutulmuş kimseye) benzerler. Ölüm korkusu ile yıldırımlardan parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatandır.
20. O şimşek, neredeyse gözlerini kapıp alıverecek. Onları aydınlattıkça da ışığında yürürler. Onları karanlıkta bırakınca (şaşkın hâlde) dikilip kalırlar. Allah dileseydi onların işitmelerini ve görmelerini giderirdi. Şüphesiz ki Allah her şeye Kadîr'dir.
Kelime Açıklaması
شَيَاطِينِهِمْ: Şeyâtînihim: Yukarıdaki âyette geçen şeytanlardan maksat, küfrün elebaşlarıdır.
طُغْيَانِهِمْ: Tuğyânihim: Buradaki azgınlıklarıyla kelimesi, onların sapıklığını ifade eder. Tuğyân (azgınlık) kelimesi, asıl itibariyle sınırı aşmak anlamına gelir.
يَعْمَهُونَ: Ye'mehûne: Serserice dolaşmak; sapıklık içinde şaşkın şaşkın hareket etmek anlamına gelir.
صُمٌّ: Summun: İşitemeyen kimse; yani sağır anlamına gelir.
بُكْمٌ: Bukmun: Konuşamayan kimse; yani dilsiz anlamına gelir.
رَعْدٌ: Ra'dun: Bulutlardan çıkan ses anlamına gelir. Dilimizde buna "gök gürültüsü” deriz.
بَرْقٌ: Bergun: Bulutlardan çıkan ışığın adıdır. Dilimizde buna "şimşek” adını veririz.
Tefsiri:
Münafıklar, iman edenler ile karşı karşıya gelince,
– Biz iman ettik, derler. Ama bunu sadece dilleri ile söylerler. İnanarak gönülden söylemezler. Kalplerindeki inkârı ise gizlemektedirler.
Kâfirlerin elebaşları ile karşılaşınca:
– Biz sizin dininizdeyiz. Müslüman gibi görünerek Muhammed ve arkadaşları ile alay ediyoruz, derler.
Gerçekten Allah, onların iman konusundaki bu alaylarını çok kötü biçimde cezalandıracaktır. Münafıkların bu dünyadaki cezası –öyle olmadığı halde–, canları, malları ve çocukları onlara güvendeymiş gibi gelir. Ahirette ise onlar için hazırlanmış elem verici bir azap vardır.
Münafıkların kaybettiklerinin belirtilerinden biri de onların, sapıklık ile imanı değiş-tokuş yapmalarıdır. Ama bu ticaretlerinde onlar kazanç elde edememişler doğru yolu da bulamamışlardır.
Onların bu hâli, çölde iken karanlık bir gecede ateş yakan bir adama benzer. Bu adam bir müddet ısınır ve çevresindekileri görür. Korktuklarından da emin olur. Bu hâlde iken birden ateş söner ve o, korku içinde ne yapacağını şaşırmış vaziyette karanlıkta kalır.
İşte münafıkların durumu da böyledir. Onlar iman etmiş gibi davrandıkları için bu dünyada canlarını, mallarını ve çocuklarını korurlar. İşte böyle davranmaları onlara verilen bir ışık gibidir. Derken ölürler ve tekrar korkuya kapılıp karanlığa gömülürler.
Münafıklar, sağırdırlar. Hakkı duymazlar ve onu kabul etmezler. Hakkı kabul etmedikleri için görünürde sağır olmadıkları halde işitmeyen insanlara benzetilmişlerdir.
Onlar dilsizdirler. Hakkı telaffuz edip söyleyemezler. Dışa yansıttıkları söz ve davranışların aksini iç dünyalarında gizledikleri için hakkı söyleyemeyen insanlara benzetilmişlerdir.
Onlar kördürler. Hakkı göremezler. Sapıklığı bırakıp hidayete dönemezler.
Münafıkların durumunu bize açıklayan diğer örnek ise şöyledir:
Münafıklar karanlık bir gecede yağmura tutulmuş, insanlara benzerler. Yağmur yüklü bulutlar karanlık geceyi zifiri karanlığa çevirmiştir. Yağmurun şiddetinden hiç kimse adım atamamaktadır.
Bir yandan da gök gürlemektedir. O kadar güçlü bir ses çıkmaktadır ki insanlar korkularından parmaklarını kulaklarına tıkamaktadırlar.
Bir de şimşekler çakıyor ki gözleri alacak gibi. Hatta öyle parıldıyor ki sanki görme duyuları yok olacak.
Bu âyetlerde geçen yağmur, Kur'ân-ı Kerim'dir. Çünkü onda kalplerin yaşaması için gerekli olan her şey vardır. Tıpkı suyun vücudun hayat kaynağı olması gibi.
Âyette geçen karanlıklar, Kur'ân'da anlatılan inkâr ve şirk konularıdır.
Gök gürültüsü, münafıkları korkutan ve cehennemden bahseden âyetlerdir. Şimşek ise Kur'ân'da bulunan, uyanları cennete götürecek olan doğru yoldur.
Münafıklar, Kur'ân okununca kulaklarını tıkarlar. Kalplerinin âyetlere meyletmesinden korkarlar. İmanı sanki inkârmış gibi inkârı da ölüm gibi görürler.
Allah münafıkları çok iyi bilir. Dünyada yaptıklarından dolayı Cezalandırmak için elbette onları bir araya toplayacaktır.
Değerli gençler,
Yüce Kur'ân, verdiği örneklerle münafıkları hayrete düşürür. Sunduğu deliller ve kesin kanıtlarla münafıkların kalplerinde bir aydınlanma oluverir. Bu durum onları hayran bırakır.
İşte bunu hissettikleri zaman, iman etmeye sıcak bakarlar. Ama kendilerine içinde bulundukları şüpheler anlatıldığı zaman kalplerini karanlık kaplar. Nifak hâllerine devam ederler. Şaşkınlık içinde bocalayıp dururlar.
Münafıklar, Müslümanlar herhangi bir mücadelede galip gelince ganimetten pay alırlar. İman sayesinde huzur bulurlar. Ancak Müslümanların başına bir musibet gelirse, imandan vazgeçerler. Tekrar inkâr etmeye başlarlar.
Allah büyüktür. Her şeye de gücü yeter. Eğer O, münafıkları dünyada cezalandırmayı dileseydi gerçekte onların kulaklarını sağır, gözlerini de kör ederdi. Onları doğru tarafa yönelemeyen şaşkın bir hâlde terk ederdi. Ama dünya bir sınav yeri olduğu için –her şeyin cezasını bu dünyada vermemiş– onların bazı cezalarını kıyamete saklamıştır.
Bu âyetler, nifaka bulaşmamayı ve münafıkların özelliklerinden sakınmayı bize öğretmektedir.
Yorum yaz
Bu ürün için henüz kimse yorum yazmamış.